(Bu başlık kısmı mektuptan ziyade dilekçeye benzediyse de adam sen de, boş ver, dert etme!) Efendim, önce müsaadelerinizle kendimi tanıtayım: Yaşım otuz üçmüş. Mişli konuşuyorum, çünkü ben zamana, yaşa maşa inanmıyorum, gerçi arada sırada inandığım da olmuyor değil. Sizin gibi insancıklara sorarsanız ben otuz üç yaşındaymışım. Önceleri yani çocukken, her tarafı kırık dökük ve toz içinde bir evde yaşadım. İçerideki eşyalar düzensizdi, cam ve tavan pislikten görünmüyordu. Tavanda sinek pisliklerinin arasından ışığını geçirip odayı aydınlatmaya çalışan bir ampul sallanıyordu. Kısacası ağlayan bir odaydı. Burada sürekli rahatsız edici, ağır ve iğrenç bir kusmuk kokusu duyuyordum. Buna rağmen kaygısız, tasasız, dingin bir yaşam arzu ediyordum. Bu mümkün müydü? Değilmiş ki burayı ateşe verdim de kurtuldum. Yangını benim çıkardığımı kimse bilmiyor, ilk defa şimdi itir