Review Hz. Mus'ab Bin Umeyr (r.a) - Public-figure in Seyhan,Adana,Turkey

Why Choose Hz. Mus'ab Bin Umeyr (r.a) In Seyhan In Adana

Only 50% People Answered Yes For the Poll

like Rating

1 Votes

dislike rating

1 Votes


Hz. Mus'ab Bin Umeyr (r.a) - Public-figure in Seyhan,Adana,Turkey



Seyhan,Others


Adana,Turkey - 34000

Detailed description is Selâm sana, ey Mus'âb! Selâm size, ey Şehîdler! Es-Selâmu aleykum ve rahmetullahi ve berekatuhu....

Established in the recent years Hz. Mus'ab Bin Umeyr (r.a) in seyhan , adana in turkey.

This is a well known establihment acts as one-stop destination servicing customers both local and from other of the city.

Over the course of its journey , this business has establihed a firm hold in the [category].

The belief that customer satisfaction is an important as it products and services , have helped this establihment garner a vast base of customers and continue to grow day by day

Foods is provided with high quality and are pretty much the highlight in all the events in our lives.

Sweets and food are the ideal combination for any foodies to try and this Hz. Mus'ab Bin Umeyr (r.a) is famous for the same.

This has helped them build up a loyal customer base.

They have started a long journey and ever since they have ensure the customer base remains the same and growing month on month.

As they are located in favourable location , becomes the most wanted space for the tourist.

For any kind and assistance , it is better to contact them directly during their business hours.

Premises has a wide parking area and need to avail special permissions for parking.

Pets inside the premises are not allowed and require additional permission.

Cashless payments are available and extra charges for the credit cards are levid.

They are listed in many of the food delivery networks for home delivery with appropriate charges.

They accept cards , cash and other modes of payments

Tips are not actually encouraged but customers are willing to offer any benefit as needed.

There you can find the answers of the questions asked by some of our users about this property.

This business employs inviduals that are dedicated towards their respective roles and put in a lot of effort to achieve the common vision and goals.

It is a effortless task in communiting to this establishment as there are various modes available to reach this location.

The establishment has flexible working timings for the employees and has good hygene maintained at all times.

They support bulk and party orders to support customers of all needs.

Frequently Asked Questions About This Location

Qus: 1).what is the mode of payment accepted ?

Ans: Cash , Credit Card and Wallets

Qus: 2).What are the hours of operation ?

Ans: Open all days mostly from 9:30 to 8:30 and exceptions on Sundays. Call them before going to the location.

Qus: 3).What does the local business do?

Ans: Adımlarıyla yangın çıkartan gencin, kömürden pencerelerinin önünden ne zaman geçeceğini merak ediyor Mekkeli kızlar. Asaletin, ince hattıyla resmettiği yüzünü ne zaman çerçeveleyeceğini sokaklarının. Kokusunu taşıyan rüzgârın bölüşülemediği pazarlarda fiyatlar yükselip duruyor hep. Hep alışverişe gitmeye hazırlanıyor Mus’ab. Hep alışverişten dönüyor. Sahip olduklarıyla sahip olmadıklarını satın alıyor hep. Üzerine titreyen zengin bir anne babaya sahip olmak, sahip olduğu şeyleri çoğaltıyor: Kervancılar en iyi kumaşlarını, en güzel kokularını, en nadir yemişlerini onun için taşıyorlar. Hadremut, onun ayaklarına bir çift ayakkabı yapabilmek için onlarca ceylanı çölden koparmaya hazır. Mus’ab’a yalnız ailesi değil kader de cömertliğini esirgemiyor: Güzel bir yüz, biçimli bir beden, gür ve kıvırcık saçlar, zekâ, akıl, hitabet ve bu harikulade harmanı koruyan soyluluk… Aklı, taşlara tanrı rolü verilmesini yadırgıyor. Taşlar yerli yerine oturunca da bir boşluk çıkıyor ortaya; neyle dolduracağını bilmediği. “Görün bana hakikat!”dese de her gün, hakikat komutla ortaya çıkmıyor. O günlerde “arayanlar”ın yolu ise mutlaka Erkam’ın Evi’ne çıkıyor. Zira Mekke’nin bu esrarengiz evi bir mücevher mahfazası gibi saklıyor hakikati. Kapıyı bir kölenin açması doğal, peki köleyle efendinin birbirlerine sarılıp ağlaşmaları! Eski bir köle Habbab bin el-Eret, yeni bir kul Mus’ab bin Umeyr! Çünkü açılan kapıdan girdi içeriye ve O’na götürüldü. Çünkü O’nun yüzünü gördü ve dudaklarındaki her kelimenin, hakikatin nadide parçaları olduğunu fark etti birden. Mus’ab hayatının en büyük alışverişini işte o gün gerçekleştirdi. Erkam’ın evinden çıkarken her şeyini bıraktı orada. Bütün elbiseleri eskimiş, bütün ayakkabıları delinmiş, bütün yemişleri çürümüştü. Bütün sevgililere sevgilerini, bütün çiçeklere kokularını geri vermişti. Erkam’ın evinden çıkarken yanında yalnız kalbi vardı. Bir bahar temizliğinin ardından Son Peygamber’in kelimeleriyle boyanan kalbi. Vücutta öyle bir parça vardı ki o değiştiğinde her şey değişirdi. Böyle diyordu Nebî. O değişti. Her şey değişti Mus’ab’ın hayatında. Öncelikleri göz açıp kapayıncaya kadar yerlerini terk ettiler. Hz. Peygamber’in(sas) yanında olma, namaz ve İslâm’a dâvet doldurdu boşalan yerleri. Osman bin Talha onu çarşılarda ararken namazda bulunca dehşetle koştu ailesine. Annesi Hamne’ye, “Oğlun namaz kılıyor!” dedi büyüyen gözlerle. “Demek namaz kılıyor!” dedi anne bir belaya uğramışçasına. Üzerine titrediği, kendi elleriyle giydirip, güzel kokular sürdüğü oğlu namaz kılıyordu ha! Sözle ikna edilemeyince dininden dönmeye, baba evinin mahzenine hapsedildi Mus’ab. Annesinin ve babasının gardiyanlığında günlerce aç susuz kaldı. Habeşistan yolu görünmüştü kapı aralandığında. İki kez Habeşistan’a hicret etti; zira değişmemişti Mekke. Yumuşamamıştı siyah kayalar. Fakat güvende olmak da neydi Habeşistan’da, Mekke’deyken Peygamber. Sonunda dayanamayıp döndü yurduna. Burada sözü bırakalım Hz. Ali’nin dudaklarına: “Rasûlullah ile oturuyorduk. Bu sırada Mus’ab bin Umeyr geldi. Yamalı bir elbise vardı üzerinde. Bu manzara karşısında gözyaşları hücum etti mübarek gözlerine Rasûlullah’ın ve dilinden şu kelimeler döküldü: ‘Kalbini yüce Allah (c.c)’ın aydınlattığı şu adama bakın! Anne ve babası en iyi yiyecekleri ve içecekleri sunuyordu ona. O Allah (c.c) için her şeyi terk etti. Allah (c.c) ve Rasûlü’nün sevgisidir onu bu hale getiren!’”. Sevgi insana neler yaptırmaz ki! Bütün dünyayı karşısına almak pahasına “Seni kendi nefsimizden üstün tutacağız!” dedirtir insana. İlk Akabe Bîatı’nda Medine’den gelen on iki kişinin bağlılık yeminlerinin ilk cümlesidir bu. Bu bir avuç müslüman, inançlarını kesin sözlerle mühürledikten sonra “Ensar” yani “Yardımcılar” olma şerefini elde etmişler, bununla beraber İslâm’ı öğretecek bir “Yardımcı” daha istemişlerdir Son Peygamber’den. İşte Allah (c.c)’ın Elçisi’nin gönderdiği elçidir Mus’ab bin Umeyr. Elçiler gönderildiği makamı temsil ederler. Mus’ab, güleryüzü, nezaketi, tatlı dili ve güzel ahlâkıyla efendisini temsil etmeye gider Medine’ye. Es’ad bin Zürâre’nin evini bir Kur’an okuluna dönüştürür. Medinelilere tebessümüyle tatlandırarak anlatır İslâm’ı. Namaz kılacakları zaman imamları, ihtilaf ettikleri zaman hakemleri olur. Hz. Peygamber’in izniyle İslâm tarihinin ilk Cuma namazını kıldırır Sa’d bin Hayseme’nin evinde. Ve sonunda Medine’nin bütün evleri tek tek aydınlanmaya başlar. Bu durumdan endişelenenler de vardır; değişimle birlikte toplum içindeki yerlerini kaybedeceklerini düşünenler… Kabile reislerinden Useyd bin Hudayr da onlardandır. Mızrağıyla dalar Mus’ab’ın hitap ettiği topluluğun içine ve gürler: “Buraya zayıf akıllıları aldatmak için mi geldiniz! Canınızdan olmak istemiyorsanız terk edin burayı!” Mus’ab savrulan tehdidi güler yüzüyle savuşturmuş, “Biraz soluklanıp sözüme kulak verir misiniz? Hoşunuza gitmezse söylenenler, derhal ayrılırız yanınızdan,” diyerek İslâm’ın ne anlama geldiğini tatlı tatlı anlatmış, Kur’ân’dan âyetler okumuştur. Useyd mızrağını yere saplamış ve “Ne güzel! Ne güzel!”diye haykırmıştır birden. Sonra sormuştur heyecanla Mus’ab’a: “Bu dine nasıl girilir!” Mus’ab yalnız bu dine nasıl girileceğini değil, bu dinin nasıl yaşanacağını da göstermiştir insanlara. İkinci Akabe Bîatı’na Medine’den katılan ve Son Peygamber’in “Kanınız kanımdır… Affınız affımdır… Ben sizdenim, siz benden!” sözleriyle onurlanan yetmiş beş kişinin başındadır o. Medine’yi efendisinin teşrifine hazırlayandır o, Bedir’de sancağını yükselten… Ve nihayet Uhud’ta bir kez daha taşıma şerefi bahşedilen mübarek sancağı. Son Peygamber sanılarak önce sağ kolu kesilen, sancağı sol eline alınca sol koluna kılıç indirilen. İki kesik kolla sancağı göğsüne bastırıp “Muhammed ancak rasûldür. Ondan evvel daha nice peygamberler geçmiştir” âyetini okuyarak Hz. Peygamber’e siper olmaya devam eden. Sonunda İbn Kâmia’nın mızrağıyla şehadet makamına yükselen… Son Peygamber’in şehit olduğundan habersiz “İleri ey Mus’ab! İleri!” diye bağırdığı arkasından. Mus’ab suretinde sancağı taşıyan meleğin, “Ben Mus’ab değilim!” dediği an. İşte o an! Nebî’nin yine gözlerinin dolduğunu görüyor Hz. Ali. Ahzab Sûresi’nden okuduğu âyetlere kulak kesiliyor, nâşının başucunda: “Müminlerden öyle yiğitler vardır ki, onlar Allah (c.c)’a verdikleri sözde sadakat gösterdiler. Onlardan bazıları şehit oluncaya kadar çarpışacağına dair yaptığı adağını yerine getirdi. Kimisi de şehit olmayı bekliyor. Onlar verdikleri sözü asla değiştirmediler.” A.Ali Ural